21.12.2012

Yılbaşı Yastığı Yapımı - Christmas Cake Accent Pillow




Herkesin kendine göre anormallikleri var. Benimki(lerden biri) temalar ve tematik günler, dönemler… Belirli günler ve haftaları özel bir renk paletiyle bağdaştırın yeter! Aklımı yitiriyorum. 

Her sonbahar keskin hatları olmayan, yuvarlacık kenarlı, bembeyaz Ege evlerini; mavi cam boncuktan halhalları ve saçlarımdaki deniz tuzunu arkamda bırakamayıp depresyon bulutumu baş tacı yapasım geliyor. Bronz tenimin ve saçlarımın uçlarına doğru uzayan güneşten açılmış tutamların kendi kıyametlerine gidişini devasa bir hüzünle izliyorum. Kıştan nefret ediyorum, Ankara’nın bitmeyen karından, buzundan, donundan, soğuğundan tiksiniyorum. Ama yılbaşı ve beraberinde getirdiği sıcaklık ve yuva hissine AŞIĞIM! Aslında düşünüyorum da Avustralya’ya taşınmak fena bir fikir olmayabilir : )

24.12.2011 gecesinden kesinlikle temsili olmayan bir fotoğraf  ^^
The night of 12.24.2011. Mind you, it's an original photo! ^^
Arkadaşlarımın çoğu normal insanlar, bu dönemi benim kadar umursayan bir tane daha anormal yok mesela tanıdığım. Geçen yıl yılbaşında birlikte olamayacaktık. Güzel denk geldi, bir hafta önceki hafta sonu favoriler bendeydi : ) Biri uzun süre sonra New York’tan gelmişti, diğeri İstanbul’dan; yardımcı oyuncu olarak elmalı payımız ve sıcak şarabımız vardı; fonda devasa bir yılbaşı ağacı ve televizyondan bozma çıtırdayan bir şömine... Bir güzeldi ortam zaten, spontane güzeldi! İnsanın içini ısıtan geleneksel yılbaşı temalı film, mecburi “Bu bir noel mucizesiii!” klişesiyle bittiğinde fark ettik ki noel gecesine denk gelmiş bizim buluşma.

Sonra herkes ufak ufak yataklara dağıldı. Ev ağaçtan yayılan yumuşak ışıklarla usul usul parıldarken, şaraptan kollarım ağırlaşmış vaziyette bir yandan makyaj temizleme ritüelini yürütmekle, bir yandan da uykuya geçmekte olan caanım insanlara göz ucuyla bakıp mutlu olmakla meşguldüm –ki pencerenin dışında, sokak lambasıyla dev çam ağaçlarının altına yılın ilk karının kocaman kocaman taneler halinde yağmakta olduğunu fark ettim! Pencereye yapışıp görüntünün güzelliği karşısında omuzlarım düşmüş bir halde dikilirken diğerleri de ufak ufak doluşmaya başladılar pencerenin önüne. İki kişi-üç kişi derken yatak odasının penceresinin önünde bütün ev ahalisi hayran hayran (as opposed to aval aval!) gecenin köründe, yılbaşı temalı bir kartpostalı andırmaya başlayan görüntüye kilitlenmiş, durup dururken sevgi ve umutla ilgili iç açıcı düşüncelere dalmıştı (bi çeşit “öpüjem” state of mind!). Şimdi değerlendiriyorum da, “noel mucizesi” denen olguya en çok yaklaştığım an geçtiğimiz yıl olsa gerek…


Everyone has their antiques. Mine, among many, is a soft spot for themes and thematic holidays.

Every Autumn I get depressed, for I cannot let go of white Aegean houses with round edges, anklets made of blue glass beads and the fresh iodine scent in my hair easily. I feel sorry for my doomed suntan and highlights moving down my hair length to their inevitable end. I hate winter and all the misery Ankara’s never-ending snow has to offer. But I just LOVE Christmas time. Maybe I should move down to Australia to have my cake and eat it too! : )

Not many among my friends share my anomaly. Yet by a stroke of luck, I had very dear friends over on last Christmas Eve. One was visiting from New York, the other from İstanbul, and we had mulled wine and apple pie, not to mention the ginormous Christmas tree and the best fake crackling fireplace ever. After the traditional heart warming movie ended with the obligatory cliché of “It’s a Christmas miracle!” bottom line, everyone went to bed and the house kept glowing with the dim lights of the twinkling Christmas tree.  

Warm with the lightness of being among dear dear friends –and the wine, indeed– I was getting ready for bed. That’s when I realized that the first snow of the season was falling beneath the street light and the giant pine trees across my window. Make no mistake: they were HUGE snowflakes! While I was watching it snow, awe-struck and humbled by its beauty, I felt another fan approaching behind me, then another woke up to the echoes of our enamored murmurs in my small apartment, then another until everyone was standing in front of the window, which by now resembled a Christmas postcard, so peaceful in the dead of the night. It WAS a Christmas miracle, afterall…

NERDEN ÇIKTI?
Her yerdeler. Fiyatları 26,90 TL ile 62,50 TL arasında değişiyor. Neden bilmiyorum. Bir kartelleşme söz konusu olabilir piyasada. Ama hepsi yılbaşı temalı ve hepsi polar. Hiçbiri yalnızca kılıf değil; hepsi benim koltuğuma değil kendi kafasına göre ölçülerde ve hepsi sezon bittiğinde fazla yer kaplıyor.
Az yer kaplayan, zevkime göre renkte ve ebatta, ucuz bir çözüm aradım, buldum! Polar ve keçeden varolan yastıklarıma kılıf diktim bu ay, önümüzdeki ay da yalnızca kılıf depolayacağım : )

THE INSPIRATION IS...
They’re everywhere. Their prices vary between 14.99 $ and 49,99 $. I don’t know the exact reason. Could be an indicator of some secret monopolistic market behavior. But they’re all Christmas-themed and they’re all made of fleece. None are in sizes that suit anything but themselves and none are pillowcases only with no filling, thus taking up a LOT of wardrobe space when the holiday is over.

I wanted a solution for holiday themed sofa pillows that take up minimal stocking space, in colors that suit my current theme and in sizes that suit my sofa. Well I could sew pillowcases to existing pillows with fleece and felt, and save myself the money and way more precious wardrobe space. Man, do I love DIY!

5.10.2012

Mirror Mirror on the Wall - The Little Mermaid





NERDEN ÇIKTI? 

1989 Sonbaharı… Karşıyaka’dayız. Babamla… Deniz Sineması’nın olduğu pasaja giriyoruz, mısır alıyoruz. Duvarda büyük boy Laurel-Hardy resimleri. Ya da ben küçüğüm, emin değilim, dört buçuk yaşındayım ama, göreceli olarak abla bile sayılabilirim! Sinemanın adının benimkiyle aynı olması bana manasız bir gurur veriyor. Salona geçiyoruz. Işıklar sönüyor, ben korkuyorum. Ama kendime yediremiyorum. Yanımda hayatımın erkeği var, korktuğumu çaktırmamaya çalışıyorum. Sonra film başlıyor. Çizgi film çocuğuyum evet, bir sürü beta kasetim var evde tamam, ama bu başka bir şey. Soluksuz izliyorum perdedeki küçük denizkızını... Ortak noktamız yüzünden ismimle daha da gurur duyuyorum, aklıma gelmiyor sıradan olabileceği : ) O gün iki şey doğuyor: babamla sinemaya gitme alışkanlığımız – özel filmleri birbirimize saklıyoruz hala- ve favori Disney kahramanım - çocukluğum kendimi denizkızı sanmakla geçiyor :)
 
Önümüzdeki aylarda ilk kez yalnızca kendime ait bir yaşam alanı dekore edeceğim. Hep uzlaşı vardı şimdiye kadarki tasarımlarımda, hep orta yolu bulmak, hep ortak karakteri yansıtmak... Kendi evim olacağını algıladığım andan beri beni yansıtan bir dekorasyon teması kullanabileceğimi hatırlayıp hatırlayıp sırıtıyorum.  Kendimi en iyi nasıl ifade edebilirim diye düşünürken çıktı bu ayna. Babaannemcimden kalan eşyaları incelerken  çıktı. Bu çerçeve gibi...  IKEA’daki o caanım kobalt cam şamdanları kurcalarken çıktı. Victor Nizovtsev’in inanılmaz denizkızı temalı tablolarına ağzım bir karış açık bakarken ve nihayet bir favori ressamım olduğu için “acaba büyüdüm mü ki ben?!” diye düşünürken çıktı. Tam olarak hangi noktada bilmiyorum ama bu aralarda bir yerde çıktı...

THE INSPIRATION IS...

Autumn 1989... Dad and I are walking the streets of Karşıyaka (that’s in İzmir, Turkey), hurrying to the Deniz Cinema. As soon as we get in the building he rushes to get popcorn and I stand amazed at the gigantic pictures of Laurel and Hardy on the walls. Either they are huge, or I am too small. Nope, not a chance, I’m four and a half, I’m a big kid. The fact that the cinema and I share the same name gives me an absurd sense of pride.  We get in the theater. Lights go off and I get scared. But I can’t bring myself to show it. The love of my life is beside me, I try to hide the thrill and act like I, four -and a half!- year old Deniz, go to movies every other day, sit in dark movie halls eating –whatsit-again- popcorn, cooly! Then the movie begins. Yes, I am a cartoon fan, yes I have loads of beta cassettes back at home, but this is something different altogether. I watch the little mermaid on the screen breathless and saucer-eyed… The pride for my name grows (see, ‘Deniz’ means the sea in Turkish), it doesn’t occur to me that it could be ordinary : ) That day marks two important beginnings: the father-daughter cinema rituals –we still keep the good ones for each other– and my favourite Disney heroine – I think I am a mermaid all through my childhood… :)

In the next few months I’ll be decorating an apartment just for myself for the first time. Every space I’ve ever touched always needed a degree of consensus, some sort of agreement, the worry of reflecting the common character… From the second I realized that I’m gonna live in my own space I can’t stop grinning each time I remember the freedom of using a theme which reflects me and me only! So the inspiration is my search for ways to better reflect my personal taste. It’s the heirlooms I’ve got from grandma like this ornamental frame. It’s those beautiful cobalt glass candle holders in IKEA. It’s the amazing mermaid paintings of Victor Nizovtsev that I loved so much and thought to myself if me having a favorite painter means I have grown up. I’m not sure of the exact combination but the inspiration is a mix of all those.

26.09.2012

Biri yapmalıydı: How to Smeg-ify Your Fridge



 ÖNCE – SONRA 
BEFORE - AFTER 



NERDEN ÇIKTI?
SMEG aşkıyla yanıp tutuştuğumu anlatmış mıydım size hiç? Yumuşacık, şeker renklerinde caanım beyaz eşyalar! Yuvarlak kenarlı, atraksiyonel kollu... Benim mutfakla fazla ilgim yok. KitchenAid mikserlere verebileceğim potansiyel paralara acıyorum. Ya da AGA fırınlara... Ben hakkını veremem onların. O işler Fiona’dan sorulur. Ama iş SMEG’e gelince akan sular duruyor. Geçenlerde, ki evde sıradan bir gündü, eski küçük buzdolabıma boş boş bakıp kendi kendimden utanıyordum. Ani ve çok zekice (!) bir dürtüyle bilgisayara koşup google’a “how to smeg-ify your old fridge” yazdım ve Bilişim Suçları departmanından bir memurun kapıda belirmesini beklerken konuyla ilgili çıkan sonuçlara tıkırdamaya başladım. Elbette bu müthiş fikir başka kimsenin aklına gelmemişti! Ve fakat ‘SMEG’, ‘old fridge’, ‘how to’ sözcük gruplarına anlam vermeye çalışan zavallı arama motoru bana bol bol ilham sundu. İşte mutfağımın bu çok cool üyesi böyle oluştu. ^^

THE INSPIRATION IS...
Have I ever told you about my love for the SMEG line? The beautiful appliances with soft, sweet colors, round edges and quaint handles... Yeah that’s what i mean J I don’t have much interaction with my kitchen save for painting and remodeling it.  I pity the potential amounts of money I could waste on KitchenAid mixers, or AGA ovens. I could never do justice to them, those are all Fiona’s area of expertise. BUT, SMEG is a whole different story! The other day, a very ordinary day in my apartment, I was looking at my old small fridge and feeling ashamed of myself for the state it is in. With a sudden and rather brilliant (!) impulse I just knew what to do to make things right! I ran to my computer and googled “how to smeg-ify your old fridge”, waiting for an officer from the Department of Cyber Crimes to appear at my doorstep any second.  I clicked away all that google had to offer. Of course no one else had an epiphany like I did and there were no clear tutorials on smurfing, sorry, smegifying one’s fridge but the poor search engine, assuming the user is in her right mind, went on and showed me pictures of pretty amazing stuff. This is how this cool member of my kitchen came to be! ^^

28.08.2012

Mutfaktaki Karatahta - Chalkboard On My Kitchen Wall!



NERDEN ÇIKTI?
Valla çılgın bir ilham sonucu ortaya çıkmış acayip yaratıcı bir fikir değil. Son zamanlarda karıştırdığım her dekorasyon dergisinde on mutfak fotoğrafından üçünde karatahta var... Bir de burdaki resimlerde bir yemek kitabının kapağına koymuşlar ki, sanırım bardağı taşıran son damla oydu :) Millet koca duvarları, sütunları boyuyor karatahta boyasıyla, ben bir uyduruk kontrplağı boyayıvermişim, ne ki? Ben çok etkilenmedim açıkçası kendimden!  Hı ama ne zamandır aklımdaydı, sonuç da güzel oldu, haberiniz olsun istedim : )

THE INSPIRATION IS...
Truth is this isn’t really the most inspired, creative idea, no. Lately in every interior design magazine three out of ten kitchen photos include a stylish blackboard. And there is this photo of the cover of a cook book  which I guess was the last straw! : ) People paint entire walls, coloumns with chalkboard paint, let alone a simple, miserable, little piece of plywood! I am not impressed by myself, not a chance! But well, this has been on my mind for quite some time, and considering the fact that the result turned out to be quite nice, I thought I should let you guys know about my take on the kitchen chalkboard trend : )

31.07.2012

Totally Hooked On: Ice cream!

Biliyorum biliyorum, gerçek dondurma da yenilebilir sanat zaten, uçuk pastel tonlarda, ağızda yumuş yumuş eriyen süper bir dokuda, tamam. Ama benim hali hazırdaki obsesyonum yetilerimle sınırlı. Makaron pişirmeyi üç kez deneyen, her birinde bir haftasını bu işe ayıran ve bu uğurda acınacak durumlara düşen, bir türlü başaramayan; ve fakat kil hamurunu eline alınca bir sürü renkli makaronu 15 dakikada çıkartabilen bir insanım…
Dolayısıyla bayanlar baylar, huzurlarınızda süt ve şeker hariç her türlü malzemeden -keçeden, kumaştan, kilden, ahşaptan, boyadan-  çakma dondurma-msılar yaratmakta ilham kaynağım olan görseller!

I know the real stuff is usually edible art with its pastel colors and dreamy-creamy texture… But the obsession of the current writer is parallel to her skills. I’m a girl who has spent a week trying to bake macarons only to fail miserably–three times!- , yet it has taken me fifteen minutes only to make a colorful batch –out of clay mix!
So ladies and gentlemen, I give you my inspirations to create faux ice-creams out of all sorts of material –felt, fabric, clay, wood, paint- BUT sugar and milk!


2. Scarphacker'dan Ice Cream Pendant Aydınlatma
4. Twistee Treat Ice Cream Binası, Florida

Ohooo, daha bir sürü var ↡

Bir “Totally Hooked On!” bölümü yapmak zorunda oluşumun son derece mantıklı sebepleri:

 
Kötü takabiliyorum ben…  Görüntülere, stillere, bir görsele, bir temaya, bir çizgi filme, bir döneme… Herhangi bir şeye! Şimdiye kadar sizlerle paylaştığım projelerin açıklamalarında ilham kaynaklarımı yazdığım bir “Nerden çıktı?” bölümü oluyordu.  Ancak bir noktada bu ilham kaynaklarının oynadığı rol o kadar baskın bir hale geldi ki yalnızca bir paragraf ayırmak haksızlık olacaktı. Bana ilham veren o muhteş görselleri burada, kendilerine ait bir yuvada paylaşıma açmanın yapılacak en doğru şey olduğunu düşündüm… Bunu hak ettiklerini göreceksiniz ;)
pinterest
The perfectly logical reasons why I needed to dedicate a separate category for things I get “Totally Hooked On!”

I can get awfully obsessed about things. Looks, styles, an image, a theme, a cartoon, an era… You name it, I’ll get obsessed! I’ve been dropping small hints of my inspirations that lead to DIY projects in the tutorials. But at some point they got so overwhelming I thought that I wasn't doing them any justice sparing a single paragraph in a tutorial. It seemed to be the right thing to do to feature those beautiful images which inspire me, here… You’ll find they all deserve it… ;)

13.07.2012

The Secret Garden Kitap Portföy - Book Clutch



NERDEN ÇIKTI?
Aslında bu muhteşem aksesuar hot trend top 10 listesine gireli biraz zaman olmuş… Natalie Portman geçtiğimiz yıl “Black Swan”ın galasına Olympia Le-Tan’ın Lolita portföyüyle katıldığında DIY camiasından bir mırıltı yükselmiş, kısa süre içinde orada burada başarılı tutoriallar çıkmıştı. Ancak Big Bubble Bags portföyümle bu kadar iyi anlaşana kadar portföylerle aram çok iyi değildi. Ben “koccamann” çanta kızıydım, bowler mı, duffel mı, hobo mu? Brrring inn!  Ama o BBB clutch dünyamı değiştirdi… Evet cüzdan alamıyorum yanıma, evet bir iki kart, cep telefonum, biraz nakit, bir de allık sığıyor içine, evet bir elimi meşgul ediyor sürekli; ama yazlıkta olma hissi veriyor clutch bana! Hani gece çıkarken çanta alınmazdı, omuzlarda bir boşluk, bir “e her yer evim zaten!” hissi… clutch bana o mutluluğu verdi. Natalie Portman’ın bilgeliğini yeni takdir edebilecek olgunluğa ancak eriştim :P

Herşeye kolay, yaparsınız filan diyorum ya. Yalan söylemeyeceğim, bu değil. Yapılamaz değil. Ama kolay değil. İnter-disipliner bir defa, kumaş boyamanız, ahşap boyamanız, dikiş dikmeniz, azıcık matkap kullanmanız hatta üçgende yükseklik hesaplamanız gerekiyor :P Ama gerçek bir DIY-queen’in –ya da king’in?– altından kalkamayacağı şeyler değil ;) Keçe kesmekten sıkılanlar, sıcak silikon yüzünden her projeleri üç dakika sürüp hevesini alamayanlar, sizi şöyle aşağıya alayım…

14.06.2012

Renkli Oje ♥ Anahtarlar: A Mini Facelift



ÖNCE – SONRA
NERDEN ÇIKTI?
Pinterest’ten çıktı. Cidden, ben uydurmadım bu kez : ) Tam olarak buradan çıktı! Hı ama buraya hikayesini yazayım, kuru kuru tutorial gitmez!
Dün küçük buzdolabımı boyamaya başladım, but that’s another story. Yağlı boya kullanıyorum maalesef, spray boyada aradığım mükemmel bebek mavisi yoktu (THAT is another story as well)… Ve yağlı boyadan nefret etmekteyim (That also is… sigh*, anyway…). Dün içimdeki bir şeyler yapma, bir şeyler boyama isteğinden patlamak üzereydim. Yağlı boyada iki kat arasında 24 saat beklemek gerekiyormuş - inanabiliyor musunuz? Ağlamaklı oldum dün boyama işini bitiremeyince! Benim boyama, boyayıp bitirme isteğim tatmin olmamıştı ki, o kadar tinerdi minerdi uğraştıktan sonra… O arada aklıma geldi. Ben geçen gün bir şey koymuştum pinboard’uma… Basitti, eğlenceliydi, neydi? Geçtim ekranın karşısına… Hıh, tamaaam! : )
MALZEMELER

27.05.2012

Coco Inspired Burlap Wreath - denizkabukları da var!



ÖNCE - SONRA
NERDEN ÇIKTI?
Yılbaşı denen caanım dönem, süslemeleri, hediye alması vermesi, renkleri, yılda bir evi abuk bir candyland’e çevirme imkanı vermesi gibi bulunmaz özellikleriyle tadından yenmeyen bir dönem bence. Geçen yıl yılbaşı süslerimi sakladığım dolabın içindeki boru patlayıp da evi su bastığında ve bu durum konu komşuyla kaynaşmama sebep olduğunda bana yardım eden “tipik Türk teyzesi-ablası™” efradı, dolaptan çıkan süs miktarı karşısında dehşete düşmüş, onlara müteşekkir olan bu zavallı kızcağızı ayıplamaya elleri-dilleri-gönülleri varmamış, hayretlerini kibarca gizlemişlerdi. Kurusun diye kenarda açılmış 4-5 banyo havlusunun üstüne birkaç saatliğine yığılan yüzlerce süse takılıp kalan apartman çocuklarının gelip gidip beğendiklerini tırtıkladıklarını ise söylememe gerek yok sanırım :) Bir misyoner edasıyla göz yumdum elbette!

Hıh işte salonda, yılbaşında şömineye çevirdiğim tv ünitesinin üstüne yukarıdaki resimde gördüğünüz “christmasy” çelengi yerleştirebilmek için duvarla ciddi bir mücadelem oldu 6 ay kadar önce. Bizim evin duvarları çivi ve çekice iyi tepki vermiyor. Sıva parçaları kopuyor çivi çakmaya çalıştığımda. Çiviyi sabunlamayı denedim, duvara bant yapıştırmayı denedim: ı-ıh! Olmuyor. O çelengi asmak için de bir miktar hasar verdiğimi kabul etmeliyim. Dolayısıyla 5 aydır (çok utanıyorum evet 5 aydır!) o yılbaşı çelengi HALA salondaki duvarda kitsch bir moda mağduru gibi mağrur ve absürd duruşunu sürdürüyordu. 

Televizyonu bir video marifetiyle akvaryuma dönüştürme sezonunun açılışını yaptığım, Bodrum’dan Volkan’dan aldığım muhteşem deniz kabuklarını ve kendi çıkardığım not-so-muhteşem diğer deniz kabuklarını masalara, raflara dağıtmaya başladığım bu pek mübarek günlerde işte o pislik çelenk karşı duvardan dil filan çıkarır, nanik yapar oldu. Dün terbiyesizliği iyice ele aldığında “sen görürsün” dedim, iki saatte onun pabucunu dama atacak (en azından 4-5 aylığına) bu arkadaşı topluma kazandırdım :P

Tonlarımı şık, zarif, natürel tutmaya çalıştım ama Coco Chanel inspired olmak için biraz fazla süslemiş olabilirim. Tüyler filan var, en temizi Early Coco diyelim! ; )

2.05.2012

DECOdeniquo for Jet Set Beverly Hills - Ananas Bileklik

NERDEN ÇIKTI?
Jet Set Beverly Hills'i duydunuz mu? Benden size ön bilgi: Bu yaz çok duyacaksınız! Dünyanın en yumuşak, en güzel kesimli, en tatlı t-shirtlerini üretiyor. Hollywood Glam hayranlığım malumunuz. Bu ikonik tasarımlar akımın bugüne en iyi uyarlamalarından! Fakat kısa bir süre öncesine kadar tek erişim kaynağımız e-bay'di. Stil ikonum müthiş kadın Akya Gençler'in girişimi sayesinde artık Türkiye'deler! Durmadım, edindim. Fena halde tavsiye ederim!

Markanın sembolü ananas. Baktım çok taklit edilesi bir ananas! Bir tasarım yapmam istenince de hamur gibi, yumuşacık pembe t-shirt'ümle kullanılmak üzere bu ananas formuyla oynadım. Burdan çıktı : )

28.04.2012

Reeder'a ilan-ı aşkımdır!






NERDEN ÇIKTI
Çok seyahat ediyorum ben. Bir sırt çantam var, görseniz tiksinirsiniz, yırtııık, piiiis! Hermione'nin çıkını gibi, istiap haddi yok. İçine tıktığım herşey sığıyor, o kadar ki bu durum fizik kurallarına sığmıyor! Bir eksiği var yalnız, herşeyi birarada tutabilse de ağırlıklarını azaltmıyor. Sonuçta yolculuk boyunca okunacak dergilerin, kitapların -of, kitapların!- ağırlığı benim omzumda!
Ben e-book teknolojisini meğer parlak ekranlarda gözlerim yorulduğu için sevmiyormuşum. E-ink'e başından beri burun kıvırmadan bir deneseymişim keşke... Dokunmatik bir ekran gerçekten de kitap sayfası gibi gözükebiliyormuş. Bir duvarı kaplayan kitapların tamamı 150-200 gramlık bir alete sığabiliyor, bu aletin şarjı yalnızca sayfa değiştirilirken harcandığı için haftalarca idare edebiliyormuş. E-kitap okuyucular canmış meğer!
Personal IT-genius, whizz-kid Fiona önerdi, gözüm kapalı edindim. Tabii ki çok sevdim. Çok sevdim! En eski teknolojiyi kullanıyormuş gibi görünen "zımbırtım" en sevdiğim şu anda! Bu yüzden porselen bebek muamelesi yapıyorum sanırım. E elbise diktim işte! :)
Kılıf çıkmıyor Reeder'ın içinden. Başta ekran olmak üzere korunmasını sağlayacak bir kılıfa ihtiyacı vardı. Keçeden yapma fikrini bir arkadaşımın kendi e-kitap okuyucusuna diktiği kılıftan aldım. Tasarımını ise babamın 20 yıl önce aldığı ilk klavyem, hayatta çok çok sevdiğim ilk elektronik aletten... Fakat tuşların tasarımın ötesinde bir işlevi var: Ekranın üstüne denk gelen bölgede çift, yer yer üç kat koruyucu keçe tabaka oluştu böylece. Form and function are one!

16.04.2012

Light Coke "Blossoms"!

Söz verdiğim hızlı vazo bu işte...



MALZEMELER
1,5 litrelik cola şişesi
Renkli, eğlenceli soket çorap
Kurdele
Makas


Bazılarınız biliyorsunuz. Ben damardan light colayla yaşıyorum. Mümkünse çok soğuk, bol buzlu ve gazı biraz kaçmış olmalı! Bu yüzden evde daima bitmeye yakın 1,5 litrelik şişelerim var (reklam mı alsaydım Coca Cola’dan aslında ne yapsaydım bu post için? :P ) Evim de küçük olduğu için az sayıda vazom var, onlar da küçükler. Uslanmıyorum, reddediyorum gidip makul bir vazo alıp anne gibi “büfe”nin arka tarafına koymayı. Zaten hangi “büfe”nin?! :)
Bu yüzden geçtiğimiz hafta misler gibi bir buket geliverince her zaman yaptığım şeyi yaptım. O yarım şişelerden birini üç saniye içinde tüketerek aldım makasımı elime cola şişemi etiketin üst hizasından kestim. Etiketi söktüm, gittim renkli çoraplarımın arasından uygun bir tane seçtim, şişeye giydirdim. Sonra buketin üstündeki kurdeleyi çözüp (bu da non woven’dı, güzel bir malzeme bence non-woven) faux vazoma bağladım, içine su doldurdum, işte şeker-aspirin ikilemi filan derken, o kısmını zaten biliyorsunuz, çiçeklerimin içine cuk oturduğu bir vazo çıktı.

Hadi hadi iyisiniz yine, kapaklar biriksin, tekerlekli sandalye kampanyasına; şişeler vazo olsun, yaşasın istifçi ruhu! :P

Hı işi bitince çorabı çıkarırsınız, bir atıp yıkarsınız, deforme de olmuyor, mis gibi :)

5.04.2012

İyi Kalpli İnsanlar için Paskalya Tatlılığı - Happy Easter...

Salyangoz mu satıyorum? Olabilir :) Ama çok eğlenceli!

NERDEN ÇIKTI?Bizim bayramlarda evde olamadığımda bana kendimi evde hissettiren tatlı insanlar var. Yemeğe çağırıp Türk yemekleri yapmaya çalışan, ailem yanımda olmasa da dostlarım var dedirten, babaannem öldüğünde helvasını yiyip “may she rest in peace” diyen, kendi dillerinde dua eden, mırıldanan… Şimdi onlar gidemiyor ailelerinin yanına… Yarın Good Friday, Pazar Easter Sunday, Pazartesi günü bana geldiklerinde evde hissetsinler diye yaptım bütün bunları…

Bıldırcın yumurtası şeklindeki çikolatalardan aldım. Haftasonu da bir miktar macaron alacağım… Acayip yemekler yapmıyorum-yapamıyorum, macaron yapamadığım da artık tescillendi evet, ama brownie’de iyiyim, onu sıraya koydum… Tuzlu bir şey de lazım… Pişi yapsam paskalya geleneklerini değiştirme şansımız ne olur dersiniz? :P

4.04.2012

Orta Sehpam, Değiş, Dönüş!

ZORLUK DERECESİ




ÖNCE - SONRA













NERDEN ÇIKTI

Diyorum ya, öğrenci evinden kalma çok şeyimiz var... Ben eşyaları kolay atabilen bir insan değilim, ama onlardan sıkılıyorum... Onlardan sıkılmasam verdikleri havadan sıkılıyorum. Canım başka bir tarzı çözmek, ayrıştırmak, analiz etmek ve tamamen hakim olup kullanılmış bir mendil gibi onu da bir köşeye atıvermek istiyor. Evime sorun, çok riyakar, çok güvenilmezim bu konuda...

Sehpalarımız vardı.. Hikayeleri vardı o sehpaların. İki arkadaşımız önce aşık oldu, sonra birlikte yaşamaya başladı, birinin eşyalarının bir kısmı boşta kaldı, biz o sırada yeni bir eve taşındık, ev eşyalarımıza büyük geldi, belki biraz da büyüdük o sırada bilemiyorum, orta sehpamız ve eskortları geliverdi. Ama en sevimsiz sarı-kahve tahta rengideydiler... Göz yumduk. Üstüne kahvemizi koyuyorduk, kitaplarımızı koyuyorduk. Bira şişelerini bardak altlığı olmadan gezdirdiğimiz günlerdi. Sonra biraz daha büyüdük. Hep büyüyoruz zaten niyeyse... Neyse, 37 ekran televizyon olmaz dedik, çünkü artık televizyon seyrediyorduk... Güzel, büyük bişey alalım dedik. Biz büyüdük, o da büyüsün... Ben "kat'iyyen" izin vermedim o yeni televizyonun boş bir duvarın önünde durmasına, bir tv ünitesi çizdim, gittik yaptırdık... Maun ve beyaz lake... füme camları bile vardı! E ama orta sehpanın bebek kakası rengi ne olacaktı? "Ikea'da" dedi bir kaç ses birden, "çok güzel, hem de çok ucuz orta sehpalar var, görsen bayılırsın..." Bakıştık sehpayla.. "Yok" dedim, "bu sehpa kalsın"... Hı üstündeki yuvarlak yuvarlak bardak izleri gitti zımparalayınca ama o hala daha önce yaşadığı evlerin, tanık olduğu dostlukların, sabahlamaların, sıçtın mavilerinin, üstünde çalışılan arkadaş notlarının, yenen uyduruk pizzaların, evimize giren çıkan herkesin herkesin izini taşıyor... Vazgeçmemeyi tercih ettim işte... Sebebi bu :)

27.03.2012

Mini Ikea Hack - Ram Çerçeve


ÖNCE-SONRA











NERDEN ÇIKTI?

Pouf de Pompique bittikten sonra baktım pek yalnız kaldı salonun ortasında. Bir eşlikçi, bir kanki istiyordu yanına… Aklımı yitirmiştim pufu yaparken, evet, ama üç-dört yastığın üstünü pompiklerle kaplayabilecek kadar değil! İki-üç, taş çatlasa 4-5 tane daha pompik yapabilecek haldeydim. Önce pufa “beni burada bırak, seni yavaşlatıyorum” dedim… Baktım dinlemedi, alternatif kankiler yaratma çabası içine girdim. Az pompik içermeli ve kolay olmalıydı… Bu noktada devreye ikea hackers girdi… Ben de Ikea’dan çok ucuz, ham bir malzeme alıp manipüle edebilirdim…
Hmm... Bay Ceykıp, Bay Ceykıp, Bay Ceykıp …

20.03.2012

Pouf de Pompique

ÖNCE-SONRA
Quasimodo – Esmeralda








NERDEN ÇIKTI?Öğrenciliğin en fukur, en rezil dönemlerinden birinde, güzel kumaşlarla kılıflar diktiğim halde sertliği değişmeyen korkunç divanımın üstünde omurga sağlığımızı korumaya çalışırken Real’de bir şişme koltuk görmüştüm. Devasaydı! Üstünde uyunabilirdi! Pufu bile vardı.. Ve 40 TL’ydi.. Aldım, üstünde debelene debelene el birliğiyle koltuğu patlatmamız bir yıl filan sürdü.. Yumuşak koltuğumuzdan geriye sadece pufu kaldı. Ama o puf da son derece endüstriyel, son derece düz, özelliksiz, manasız bir maviydi… Bu kadar maskülen olmanın alemi olmadığına karar verdiğim ve tez yazmaya hazırlanırken (!) açmış olduğum televizyonun karşısında haddinden fazla kaldığım bir gün kendimi paralize olmuş şekilde Derya Baykal’ın programını izlerken buldum. Minik minik elyaf dolu keseciklerin içinde konuğuyla birlikte yüzüyordu (yok gerçekten yerdeydiler!). Programın absürditesi beni avucunun içine almıştı ki bu pofik kesecikleri (henceforth pompik) silikon tabancasıyla düz bir berjerin üstüne gelişigüzel yapıştırmaya başladılar! Deli işiydi! Yüzlerce pompik yapmış olmalıydılar! Sonra o pompikler nasıl temizlenecekti? Bu kadar emek bir yıl sonra tozlanıp kirlenip iğrenç bir görünüm almaz mıydı?
Bu sorunsalın tezimin konusu olan Hazar petrol-çevre ilişkisi sorunsalından daha cezbedici olduğunu kim olsa kabul eder sanıyorum :P
15 x 15 cm boyutlarında kesilmiş kumaş karelerden birini ters yüzü yukarı bakacak şekilde masama koydum. Kenarlara en çok yaklaştığım yerlerde 2 cm.lik kumaş payı kalacak şekilde iğneyle düz bir şekilde bata çıka bir yuvarlak oluşturdum. İğneyi çekerek ipliği gerginleştirip kumaşı hafifçe büzerken oluşan kesenin içine bir avuçtan biraz az miktarda elyaf koydum.

Hemen formüller üretmeye başladım.. Üstünde dergilerimin durduğu puf bana Quasimodo gözlerinden birini kırpıyordu çirkin çirkin.. “Beni seç beni seç” diyordu resmen. “Yavrum” dedim, “İyi seçeyim de sen şişme bi aletsin, sıcak silikonu kaldıramazsın ki, hem ben seni nasıl söndürür-şişirir, nasıl temizlerim?” “E” dedi, “Bana kılıf dik madem, o kılıfa yapıştır pompikleri”..
Şimdi yazarken düşünüyorum da.. Tezi bitirdiğim iyi olmuş…

9.03.2012

My Little Supernova - Mind Jar


NERDEN ÇIKTI
Beynimi durduramıyorum bugünlerde. Sürekli ve çok rahatsız edici şekilde çalışıyor. İlgili-ilgisiz, oradan oraya atlaya atlaya... İçimdeki "happy core"u bulmaya çalışıyorum. Orada duruyor da, işte... Çok zor, benim gibi sürekli mutlu bir insan için çok sevimsiz bir değişiklik.

Meşguliyetle tedavi peşindeyim, kendime yapacak iş arıyorum. O sırada gördüm "mind jar" denen şeyi, burada. Farkında bile değildim, meğer bir süredir dolanıp duruyormuş bloglarda, Pinterest'te. O kadar güzel denk geldi ki... Varoluş amacı kuduruk çocukları -no offense moms, ben de öyle bir çocuktum, kudurukluk candır- sakinleştirmekmiş. Yani hem onlarla birlikte yapılabilecek kadar kolay bir aktivite, hem de yapıldıktan sonra da sakinleştirici etkisinden faydalanılabiliyor.

Tabi can sıkıcı 2-6 yaş arası çocukları sakinleştirmek için kullanılan bir terapi aracından medet umuyor olmam :) Her bir sim tanesi beyinde uçuşan bir fikri temsil ediyormuş... Kavanozu sallayıp da oradan oraya savrulmalarını gördükten sonra , şu son zamanlardaki savant beynimi düşündüm ve hak vermeden edemedim. Sonra, biraz kıvamlı sıvının içinde yavaş yavaş sakinleşiyor sim taneleri, o arada fikirler de biraz -çok az, but still- duruluyor...

Tarifi çok yerde var, ben de anlatacağım aşağıda. Çok kolay, yapın... Ama her yere götüremezsiniz, benim gibi ihtiyaç duyarsınız, sakinleşemezsiniz diye size bir tane de virtual mind jar yaptım ;) Bu da benim mind jar alemine katkım olsun!

Mini Ikea Hack - Arden Virka Yastıklar

Fikir sadece... Ikea'nın bu minder kılıflarından her gidişimde karşı koyamayarak ikişer ikişer ala ala, sonunda evdeki nüfusları 10'u buldu. Neyse ki artık üretilmiyorlar sanırım... :D
İlk aldığımda yerleştikleri alandaki Provençal - Fransız country havayla çok uyumlulardı. Ama ben bir ikizlerim, o hava uzun sürmedi ki o alanda! :) yok yok yine de kıyamadım, geri dönüşü mümkün, yalnızca bir ipek kurdele geçirdim dantelin aralarından, bir de fiyonk attım... Kırmızı kırmızı hem christmassy hem marine olabiliyorlar artık :)
Yapması, bozması, renk tonuyla oynayarak verdiği havayı tamamen değiştirmesi çok kolay..
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...